Rock'N Roll | Rock Kültürü | Rock & Metal Müzik Hakkında Herşey..
Forumdan Yararlanmak İçin Lütfen ÜYE olunuz.


Join the forum, it's quick and easy

Rock'N Roll | Rock Kültürü | Rock & Metal Müzik Hakkında Herşey..
Forumdan Yararlanmak İçin Lütfen ÜYE olunuz.
Rock'N Roll | Rock Kültürü | Rock & Metal Müzik Hakkında Herşey..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Atatürkün katıldıgı Savaşlar

Aşağa gitmek

Atatürkün katıldıgı Savaşlar Empty Atatürkün katıldıgı Savaşlar

Mesaj tarafından MisTaqE ! Cuma Nis. 09, 2010 11:16 am

Atatürkün katıldıgı savaslar


TRABLUSGARP SAVAŞI

İtalya, 19. yüzyılın sonlarına doğru, bugün Libya adıyla anılan Kuzey
Afrika'daki Trablusgarp ve Bingazi'yi ile geçirmeyi planlamıştı. O
dönem İngiltere Mısır'a, Fransa da Tunus'a hakim olmuş, İtalya da
gözünü Trablusgarp'a dikmişti. İtalya, İngiltere ve Fransa'yla yaptığı
gizli ve açık anlaşmalarla Trablusgarp'ı işgal onayını aldıktan sonra,
29 Eylül 1911'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. 5 Ekim 1911'de
Trablus'a asker çıkardı. 20 Ekime kadar peş peşe Tobruk, Derne ve
Bingazi İtalyanların eline geçti.
Osmanlı ordusunun genç subaylarından bir bölümü Trablusgarp'ı savunmak
için gönüllü olarak Mısır, Tunus yoluyla cepheye gittiler. Binbaşı
Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal, Fuat Bey (Bulca), Nuri Bey (Conker),
Fethi Bey (Okyar), Albay Neşet Bey bu subaylar arasındaydı. Enver Bey,
Trablus'ta yerli Arapları teşkilatlandırarak savunmaya katılmalarını
sağladı ve Askeri birlikleri üç komutanlığı ayırdı. Trablus Komutanlığı
: Kurmay Albay Neşet Bey Bingazi Komutanlığı : Kurmay Binbaşı Enver Bey
Derne Komutanlığı : Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal Seyahati sırasında
binbaşılığa yükselen Mustafa Kemal, 8 Aralık 1911'de Trablusgarp'a
geldi. 22 Aralıkta Tobruk Savaşı'nı kazandı. Derne'de 16/17 Ocak 1912
taarruzunda gözünden yaralandı. Bir ay hastanede tedavi gören Mustafa
Kemal, 6 Mart 1912'de Derne komutanı oldu. Derne'de başarılı savunma
muharebeleri yaptı.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine 15-18 Ekim 1921
tarihleri arasında, Osmanlı-İtalyan delegeleri arasında imzalanan Ouchy
(Uşi) Barış Antlaşması ile sona erdi. Antlaşmaya göre Trablusgarp ve
Bingazi tam bir İtalyan sömürgesi oldu. İtalya bununla da yetinmeyerek,
5 Kasım 1911'de Trablusgarp ve Bingazi'yi topraklarına kattığını
dünyaya duyurdu. Gönüllü subaylar Balkan Savaşında görev almak üzere
İstanbul'a döndüler.


BALKAN SAVAŞLARI


Balkanlarda dört devlete
(Bulgaristan,Yunanistan,Sırbistan,Karadağ)karş?? savaşan Osmanlı
devleti savaş sonucunda yenilmiş ve savaş sonrası yapılan Londra
antlaşmasıyla tüm balkan topraklarını ve Trakya’daki topraklarını
kaybetmiştir.
Ancak kısa bir süre sonra Balkan Devletlerinin Osmanlı devletinden
aldıkları topraklar paylaşamamaları ve kendi aralarındaki
anlaşmazlıklar nedeniyle II.Balkan Savaşı çıkmıştır.Osmanlı Devleti’de
bu durumdan yararlanarak kaybettiği toprakları geri almak için harekete
geçmiştir.Bu dönemde Balkan Savaşlarına katılmak amacıyla
Trablusgarptan İstanbul’a dönen M.Kemal paşa Geliboluda
görevlendirilmiştir.
II.Balkan Savaşı esnasında Trakyada Bulgarlara karşı verilen mücadeleye
M.Kemal Bolayır kolordusu kurmay başkanı olarak katılmıştır.Bolayır
kolordusu bulgarlara karşı büyük başarılar kazanmış ve Edirne’yi
Bulgarlardan geri almıştır.Aynı yıl içerisinde M.kemel Sofya askeri
ateşeliğine atandı.II.Balkan Savaşları sonucunda yapılan İstanbul
antlaşmasıyla Meriç nehri sınır kabul edilmiş Böylece Osmanlı Devleti I
Balkan Savaşında kaybettiği topraklardan bir kısmını geri almayı
başarmıştır.


ÇANAKKALE SAVAŞLARI

I Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin en başarılı olduğu cephe
Çanakkale Cephesidir. Dünya tarihinin en kanlı savaşı bu cephede
cereyan etmiştir. İngiltere ve Fransa, müttefikleri Rusya'yla
birleşerek savaşın seyrini lehlerine çevirmek istiyordu. Rus ekonomisi
savaşın yükünü kaldıramaz hale gelmişti. İtilaf Devletleri Osmanlı
Devletini saf dışı bırakmak, Rus Ordusuna gerekli askeri yardımı ve
malzemeyi en hızlı bir şekilde ulaştırmak, Kafkasya Cephesinde bunalan
Rusya'yı rahatlatmak ve Türk Ordusunun geri çekilmesini sağlamak için
Çanakkale Boğazına harekat düzenlediler.
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı'ndan geçişlerine
18 Mart 1915'te başarıyla karşı konuldu. İtilaf Devletleri donanması
ağır kayıplar verince, Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarıp kara
muhaberelerini başlattılar. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman
kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği birlik Conkbayırı'nda
durdurdu. Bu başarı üzerine, Mustafa Kemal albaylığa yükseltildi.
General Harrington komutasındaki İngiliz birlikleri 6-7 Ağustos 1915'te
tekrar taarruz etti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal, 9-10
Ağustos 1915'te 1. Anafartalar Zaferi'ni kazandı Bu zaferi, 17
Ağustosta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta 2. Anafartalar zaferleri takip etti.
Çanakkale Savaşı'na katılan Türk Ordusu'ndan, çoğu öğrenim çağında
253.000 subay, er ve erbaş şehit oldu. Çanakkale'nin geçilemeyeceğini
anlayan İngiliz ve Fransızlar da, arkalarında Türkler kadar kayıp
bıraktılar. 19/20 Aralık 1915'te Anafartalar ve Arıburnu'ndan, 8-9 Ocak
1916'da Seddülbahir'den kesin olarak çekildiler.


ARIBURNU MUHAREBELERİ

Arıburnu’ndaki Anzak Kolordusunun Nisan’da yaptığı çıkarmanın temel
amacı önce, Kabatepe ile KüçükArıburnu arasındaki kumsallık bölgeye
çıkmaktı. İlk aşamada Conkbayırı- Kocaçimentepe çizgisi denetim altına
alınıp, oradan Maltepe bölgesi ele geçirilecek, böylece, Kuzeyde’ki
Türk kuvvetlerinin Güneyde, Seddülbahir bölgesindeki Türk birliklerine
yardımı engellenmiş olacaktı.
25 Nisan sabahı savaş gemilerinin, Türk mevzilerini sürekli vuran
koruyucu ateş altında, Anzak Kolordusu’nun 1. Tugayından 1500 kişilik
ilk hücum dalgası, çıkarma botlarının bir şekilde kuzeye kayması
sonucu, saat 05.00’te, Kabatepe bölgesi yerine Arıburnu Kesimine
çıkmak zorunda kalır.Bu noktada kıyı gözetlemesi yapan bir Türk
takımının direnişine karşın, karaya çıkan Anzak birlikleri belirli bir
noktaya kadar ilerler. Diğer taraftan, Bigalı’da bulunan ordu yedeği
19. Tümen, 24-25 Nisan gecesi Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi.
Gün ağarırken, Arıburnu yönünden top seslerinin gelmesi üzerine, 19.
Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, bir çıkarma yapıldığını anlayıp
durumu Ordu Komutanına bildirir, ancak bir yanıt alamaz.
Durum çok kritiktir. Mustafa Kemal, kıyıda çok zayıf gözetleme ve
koruma birlikleri olduğunu düşünerek ve geniş bir sahile yayılmış olan
27. Alayın da, ağır kayıplar verdiği haberini alınca, düşmanın
Conkbayırı-Kocaçimentepe çizgisi ve uzantısını ele geçirmesi durumunda,
onarılamayacak durumlarla karşılaşacağını kavrar. Ordudan emir gelmemiş
olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57.Alayı
bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirir. Kendisi de
durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında,, Arıburnu kesiminden
bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de
bunları izlediklerini görür.

O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır.

“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin
gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze
askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu
askerlerin önüne kendim çıkarak:

-Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.

-Efendim düşman dediler!

-Nerede?

-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve
tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti
düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika
istirahat etsin diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman
bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse
kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum,
bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum.
Kaçan askerlere:

- Düşmandan kaçılmaz, dedim.

- Cephanemiz kalmadı, dediler.

- Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda
Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının
yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri
için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp
yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu
andır...”
Gerçekten de, çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf ta mevzi
alıp duraklar. Böylece, 57. Alay Öncü Bölüğü'nün Conkbayırı’na
yerleşmesi için gereken süre kazanılmış olur. İşte bu an, Çanakkale
Savaşları Kara Harekatı’nın kaderini belirleyen önemli anlardan
birisidir. Böylesine önemli anda kilit rolü oynayan kişi ise,
tartışmasız Mustafa Kemal’dir. Bu husus, Çanakkale Savaşları tarihiyle
uğralan Türk ve yabancı bütün uzmanlar tarafından doğrulanıp
vurgulanmaktadır.
Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa'nın izniyle, 27. Alay’dan geri
kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı
saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir :

“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar
geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim
olabilir.”

25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi
olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın
birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları
sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik
ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak
Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve
tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başla***** harekat,
1915’in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı-
Kocaçimentepe-kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve
özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve
çok kanlı çarpışmalarla geçecektir. Bu çarpışmalar sırasında Türkler
de, Anzaklar da ağır kayıplar vermişlerdir. Ağustos ile birlikte ise
savaş şiddetli çarpışmalara dönüşür. Tıpkı Seddülbahir’de olduğu gibi,
Anzak ordusu da taarruz hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerde 3-4
km.lik bir mesafe ilerleyip, boşaltmaya kadar da o noktada kalmışlardır.


ANAFARTALAR MUHAREBELERİ

25 Ağustos 1915’ten Ağustos sonuna kadar, Müttefikler hem Seddülbahir
hemde Arıburnu’nda başarılı olamayınca, Çanakkale Boğazı’nı, geriden
sarkarak ele geçirmek amacıyla harekete geçerler. Bu arada General
Hamilton, Türk Ordusu’nun gerilerine sarkmak ve çember içine alıp yok
etmek için, Büyük ve Küçük Kemikli Burunları arasında yeralan Suvla
sahillerine çıkıp, Anafartalar’da üçüncü bir cephe açmaya karar verir.
Hedef, Conkbayırı ve Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan
ilerleyip, çanakkale Boğazı’na inerek hakim olmaktır. Bu amaçla da,
9.İngiliz Kolordusu'nu ,6-7 Ağustos gecesi karanlıktan yararlanarak
bölgeye çıkartır. Amaç, sabah gün ağarmadan von Sanders, Saros Grup
Komutanına 7. ve 12. Tümenlerle süratle Anafartalar kesimine gitmesini
ve karaya çıkan İngiliz birliklerine 8 Ağustos sabahı erkenden taarruz
edilmesi emrini verir. Anafartalar Müfrezesi komutanı Yarbay Vilmer’e
de, Saros’dan iki tümenin gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine
engel olunmasını emreder.
Liman von Sanders, bundan sonra, Kurmay Albay Mustafa Kemal’i, 8
Ağustos 1915 günü saat 21.45’de, Anafartalar Grup Komutanlığına atar.
Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı
,12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7.Tümenle de Anzak Kolordusu ile
işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, damakçılık Bayırı yönünde
saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur. İngiliz
Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönmüş,
ağır kayıplar verirler.
Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak adlandırılan bu harekat
sonunda, durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal şöyle demiştir:
“...Gerçekte, düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle
Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölüne kadar takip ederek orada
tesbit etmiştim
Diğer taraftan yeni çıkan birliklerle güçlendirilen 9. İngiliz
Kolordusu, Anafartalar yönünde iki kanat harekatı daha denediyse de
başarılı olamamıştır. Ancak, Türkler açısından bu bölgede durum,
savunulması güç bir konum olduğu için tehlikeli sayılırdı. Tehlikeli
durumu düzeltmek için Liman von Sanders, Kuzey Grubundaki 8 Tümeni iki
alayla takviye ederek , Anafartalar grup Komutanı Mustafa Kemal’in
emrine verir. Tümen karargahına 9-10 Ağustos gecesi gelen Grup Komutanı
Mustafa Kemal, takviyeli 8. Tümeni 10 Ağustos sabahı karanlıkta, sadece
süngü kullanarak hücuma geçirir. İngilizlere çok ağır kayıplar
verdirilerek harekat başarılı olur. Daha sonra, savunma yapılabilecek
ek arazinin ele geçirilmesi üzerine, ulaşılan bu ileri çizgide de
destek ve güçlendirmeler yapılarak savunmaya geçilir. Böylece, diğer
bölgelerde olduğu gibi Anafartalar Bölgesinde de savaş, boşaltmaya
kadar , siper ve mevzi savaşına dönüşmüş olur. Diğer bir deyişle,
General Hamilton’un İkinci Planı da başarısız olmuş, hedefine
ulaşmamıştır
Çanakkale Savaşları kara harekatıyla ilgili olarak belirtilmesi gereken
önemli bir diğer nokta da şudur: tüm bu çarpışmalar ve karşılıklı
saldırılar sırasında, Türkler mertçe, dürüstçe ve kahramanca çarpışmış,
insancıl meziyetlerini ve güçlü kişiliklerini sergilemişlerdir. İster
Seddülbahir’de, ister Suvla’da ya da, Anafartalar’da olsun durum
aynıdır. rneğin Kızılhaç çadırları ve hastane gemileri, yaralı taşıyan
botlar, ya da sedyeleri hedef alan atışlar yapılmamıştır.Tepeler
Türklerin elinde olmasına ve olumlu doğa koşullarına karşın, düşmanın
sürekli olarak çekindiği zehirli gaz kullanılmamış, su kaynakları
zehirlenmemiş, bu yöntemler hiçbir zaman mert ve dürüstçe bir tutum
sayılmamıştır.

MUSTAFA KEMAL Anlatıyor :

"10 Ağustos 1915. Conkbayırı'nı almak ve bütün boğaza hakim olmak için
İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere
yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen
kalkmış, tan ağarmak üzere idi. 8. Tümen komutanı ve diğer subaylarını
çağırdım. Mutlaka düşmanı mağlup edeceğinize inanıyorum. Ancak siz
acele etmeyin evvela ben ileri gideyim. Size ben kırbacımla işaret
verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız dedim. Bu durumdan askerlerini
de haberdar etmelerini istedim. Hücum baskın tarzında olacaktı. Sakin
adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin
bulunduğu Conkbayırı'nda çıt çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak
gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstünde kaldırıp
çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 04.30'da kıyametler kopmuştu
İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. Allah Allah sesleri bütün
cephelerde, karanlıkta gökleri yırtıyordu. Her taraf duman içinde ve
heyecan her yere hakim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük
çukurlar açıyor her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir
şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım elimi göğsüme
götürdüm kan akmıyordu. Olayı Yb. Servet Bey'den başka kimse
görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim. Çünkü vurulduğumun
duyulması cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde
bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında
daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel, kalbimin üzerinde
aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün gece yani 10
Ağustos günü beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu
Komutanı Liman von Sanders Paşaya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış ve
heyecanlanmıştı. Kendileri de altın cep saatini bana hediye ettiler. Bu
hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve
Çanakkale'nin geçilmeyeceğini iyice anlamış oldular


DOĞU CEPHESİ

2 Kasım 1914'te Rus kuvvetlerinin Kars'a doğru taarruzuyla cephede savaşlar başladı. 6/9 Kasım 1914'te Ruslarla Köprüköy
savaşı yapıldı. Ruslar yenilince biraz geri çekildiler. 22 Aralık
1914'te Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın çetin kış şartlarını rağmen
Sarıkamış civarında Ruslara karşı yaptığı harekatta 3. Ordu'ya mensup
askerlerden çoğu donarak şehit oldu. 60.000 şehit verildi.
1915 yılı baharında Ermenilerle birleşerek güçlenen Rus birliklerinin
taarruzu başarılı oldu. Ruslar, Van ve Malazgirt'i aldılar 22 Temmuzda
başlayan karşı taarruzla Van ve Malazgirt 25/26 Temmuz 1915'te
kurtarıldı.
1916 yılında Grandük Nikolas, Rus kuvvetlerinin başkomutanı olunca,
Ruslar Kafkasya'daki kuvvetlerini artırarak taarruza geçtiler. 16 Şubat
1916'da Erzurum düştü. Trabzon'a da bir kolorduyla ilerlediler. 3.
Ordu, Kemah-Refahiye-Tirebolu hattına çekildi. Mart 1916'da Bitlis,
Muş, Van, Hakkari de Ruslar tarafından işgal edildi. Hükümet, Çanakkale
Bölgesinde bulunan 2. Ordu'yu Kazım Karabekir komutanlığında doğu
cephesine kaydırdı. 10 Mart 1916'da atama emrini alan Mustafa Kemal,
Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılan 16. Kolordu'nun komutanı olarak, 15
Mart 1916'da Doğu Cephesinde göreve başladı. 7/8 ağustos 1916'da Muş ve
Bitlis Ruslardan kurtarıldı. Yıl sonuna kadar Ruslarla savaşa devam
edildi.
1917 yılında Rusya'da iç karışıklıklar başladı. Ekim 1917'de
Bolşevikler devrimle yönetime el koydu. Yıl boyunca Rus birlikleri
işgal ettikleri topraklardan çekildiler. 18 Aralık 1917'de Ruslarla
Erzincan Mütarekesi yapıldı. Mütarekeden sonra Rus kuvvetleri Doğu
Anadolu'yu tamamen terk etti. 1917 kışı, hem Türkler hem de Ruslar için
güç şartlarda geçti. Soğuk ve hastalıklar sebebiyle iki tarafta ağır
kayıplar verdi. Daha sonra 3 Mart 1918'de Brest Litovsk anlaşamsı
yapılarak Kars, Ardahan ve Batum'un Osmanlı İmparatorluğu'na
bırakılması saptandı.
Rus birliklerinin geri çekilmesi üzerine, savaş sırasında kurulmuş
bulunan Ermeni taburları Türk halkına saldırdı. 3. Ordu Ermeni
çeteleriyle savaşmak zorunda kaldı. Ermeni kuvvetleri bozguna
uğratılarak Nisan 1918 sonuna kadar, Kars, Ardahan, Batum kurtarıldı ve
Gümrü'ye girildi.


SURİYE FİLİSTİN CEPHESİ

İngilizler 1914 yılı Aralık ayında Türk dostu saydıkları Hidiv Abbas
Hilmi Paşa'yı yönetimden uzaklaştırarak, Mısır ve Süveyş Kanalı'na
tamamen egemen oldular. Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Cemal
Paşa'nın, 14 Ocak 1915'te 14.000 deveyle iki koldan Süveyş Kanalı'na
yaptığı harekat (1.Kanal Savaşı) başarılı olamadı. 4 Şubat 1915'te
Birüsseba-Gazze'ye geri dönüldü. 1916 yılında Süveyş Kanalı'nı almak
için 2. Kanal Harekatı yapılırken, Mekke Şerifi Hüseyin İngilizlerin
kışkırtmasıyla Osmanlı Devletine karşı ayaklandı. Ayaklanmanın
bastırılması için 4. Ordu'dan bir kısım birlikler Hicaz'a gönderildi.
Ordunun geri kalan kısmıysa, Gazze-Şeria-Birüsseba hattında savunmaya
çekildi. 1917 baharında İngilizler, Gazze'ye saldırdı. 1. ve 2. Gazze
Savaşları yapıldı. İngilizler Türklerin kahramanca savunması karşısında
çekilmek zorunda kaldılar. Takviyelerini artırmaya başlayan
İngilizlerin Filistin Cephesinde toplanmaları üzerine, Cemal Paşa'nın
uyarısıyla Yıldırım Ordularının Irak cephesinde kullanılmasından
vazgeçilerek Filistin ve Suriye'de kullanılması kararlaştırıldı. Aynı
yıl 7. Ordu Komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular
Komutanı General Falkenhayn ile anlaşamadı. Harbin yönetimini tenkit
eden iki rapor yazarak 6 Ekim 1917'de komutanlıktan istifa etti. Savaş
hazırlıklarını tamamlayan İngilizler, 24 Ekim 1917'de 138.000 askerle
taarruza başladılar. Birüsseba-Gazze Savaşı'nı kazandılar. 9 Kasım
1917'de Kudüs düştü. General Allenby komutasındaki İngiliz
kuvvetlerinin Mart 1918 başı ile 18 Mayıs arasındaki Telazur, 1. ve 2.
Salt-Amman taarruzları başarıyla durduruldu. 1918 yılında Falkenhayn'ın
yerine Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na General Liman von Sanders
atandı. 7. Ordu Komutanlığına Mustafa Kemal Paşa yeniden döndü.
Yığınaklarını artıran ve mevcudu 460.000'e yükselen İngiliz ordusunun
19 Eylül 1918'de Filistin'de başlattığı taarruz hızla gelişti ve
Filistin tamamen İngilizlerin eline geçti.
Yıldırım Ordular Komutanı, Halep'te savunma düzeni kurma görevini
Mustafa Kemal Paşa'ya bırakıp, Adana'ya gitti. Mustafa Kemal bir yandan
İngilizlerle, diğer yandan Arap silahlı çeteleriyle mücadele etmek
zorunda kaldı. Halep'in kuzeyinde bir savunma hattı kurup İngilizler'i
durdurmayı başardı. 31 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nden bir gün
sonra Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na atandı.


I.İNÖNÜ SAVAŞI

Yunanlılar, Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon
istikametlerinde 6 Ocak 1921'de ileri harekata geçtiler. Yunan harekatı
üç koldan ilerleyerek İnönü önünde birleşiyordu. Yunanlılar, 3 günlük
yürüyüşten sonra 9 Ocak günü İnönü mevzilerinin önüne gelmişlerdi. Asıl
savaş 10 Ocak günü sabah saat 6.30'da Yunanlıların taarruza geçmesi ile
başladı. Saldırısı kırılan düşmana karşı savaş 10 Ocak 1921'de
kazanıldı. Savaşın İnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildi.
İnönü savaşlarının zamanını Yunanlılar, fakat savaş alanını Türkler
seçmişlerdi. Türk ordusunun savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli
yönünden gelecek bir düşman taarruzu İnönü'de karşılanacaktı. 11 Ocak
1921'de o güne kadar fazla kayıp vermiş ve çok hırpalanmış olan düşman,
daha fazla ilerlemeye kendisinde kudret göremeyerek, tekrar Bursa
civarındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldı. Böylece dinamik
bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın iki misli kuvvetlerine karşı,
zayıf kuvvetlerle yoğun bir savunma yapılmış ve düşman ordusu üç gün
içinde yenilerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır. I. İnönü Zaferi
sonunda Albay İsmet Bey,1 Mart 1921'de generalliğe yükseltildi.
Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde kazanılan ilk zafer
oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek olduğunu
göstermesidir. I. İnönü Savaşıyla Kuva-yı Milliye devri son bulmuş,
Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ve ordusunun içerde ve dışarıda
itibarı birden yükselmiş, ordunun ve Meclis'in otoritesi artmıştır. II.
İNÖNÜ SAVAŞI Londra Konferansı'nın bir sonuç vermemesi, Sevr projesini
uygulamak için İtilaf Devletlerini yeni bir çabaya yöneltmiş ve bu
amaçla Yunan işgal ordusunu savaşa teşvik etmişlerdi. Bundan faydalanan
Yunanlılar, 23 Mart 1921'de Bursa'dan İnönü istikametine ilerlemeye
başladılar. Türk ordusunun yüksek azim ve imanla savaşması, 31 Mart
1921 akşamına kadar süren kanlı çarpışmalar sonunda düşmanı İnönü'de
ikinci defa perişan etti. Yaptıkları iki saldırının da püskürtülmesi
üzerine Yunan kuvvetleri, 31 Mart gecesinden itibaren çıkış mevzilerine
çekilmeye başladılar, çekilen düşman, süvari birliklerimizle izlenmiş
ve düşmana çekilirken de kayıplar verdirilmiştir. Fevzi Paşanın
(Çakmak) Mecliste bu savaştan bahsederken söylediklerinden
anlaşıldığına göre, Yunan ordusunun amacı mutlaka yenmekti.
Başkumandanları Papulas, bu sebeple Karaköy'e gelmiş ve alaylarını
bizzat birbiri ardınca savaşa sokmuştur. Düşman bir taraftan kesin
olarak Türk ordusunu yenmek ve dört beş günde Eskişehir'e, bir ayda da
Ankara'ya gelerek Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek amacındaydı.
Düşmanın hareketlerinden amacını anlayan kumandanlık, lazım gelen
önlemleri almıştı. İsmet Paşa bir taraftan da düşmana umduğu yerde
değil, bizim istediğimiz yerde savaşı yaptırmak suretiyle, düşmanın
savaş planını başarısızlığa uğratmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı'nda bu
zafer, Mustafa Kemal'in güzel ifadesiyle, milletin "maküs talihini"
(tersine dönmüş talihini) de yenen bir zafer olmuş


SAKARYA SAVAŞI

İnönü'de ikinci kez yenilen Yunanlılar, ordularını güçlendirmek
amacıyla kuvvetlerini artırmışlardı. Türk Ordusu ise henüz
hazırlıklarını tamamlayamamış, yurdun bütün kaynaklarından faydalanma
imkanını bulamamıştı. Ancak II. İnönü Savaşından sonra, Güney Cephesi
kaldırılmış, Güney ve Batı cepheleri birleştirilmişti. Böylece Batı
Cephesinde daha fazla kuvvet toplamak imkanı sağlanmıştı. Yunanlılar,
10 Temmuz 1921'de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk Ordusunu yok
etmek istediler. Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir şekilde
ilerlemeyi başardılar. Türk Ordusu, zor durumdan kendisini kurtarmak
amacıyla Eskişehir'e kadar çekildi. Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz
1921'de Batı Cephesi karargahına geldi ve durumu yakından görüp
inceledi. Ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için, Sakarya'nın
doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü. Bunun üzerine, Türk Ordusu,
25 Temmuz 1921'de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya'nın doğusuna
çekildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları Sakarya'nın doğusuna
çekilmekle askeri bakımdan büyük bir avantaj elde etti. Türk kuvvetleri
için zor olsa da, Yunanlılar için daha zor olan bir durum oluşturuldu.
Böylece, Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden
kurtarılmış, Sakarya'nın doğusunda yeniden düzenlenerek savunma gücü
artırılmıştı. Yunanlılar ise mevzilerini genişletmişler, ulaştırma
şartları zor bir arazide ilerlemek ve ikmal yapmak zorunda kalmışlardı.
Sakarya gerisine çekilme, halkın maneviyatı üzerinde ciddi bir sarsıntı
oluşturmuştu ve Meclis'te de bunun belirtileri ortaya çıkmıştı. Mustafa
Kemal Paşa'nın muhalifleri; "Ordu nereye gidiyor, millet nereye
götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? Bu
çok acı veren durumun ve yürekler acısı görünümün gerçek sorumlusunu
ordunun başında görmek isterdik" diyerek Mustafa Kemal Paşaya dil
uzatmaya başladılar. Büyük Millet Meclisi'nde ve dışarıda son çare ve
son tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesinde
fayda umulduğu yolunda bir kanaat oluştu. Bunun üzerine Mustafa Kemal
Paşa, 4 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge ile
Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi ve ancak Meclis'in elindeki
yetkileri de fiilen kullanmayı talep etti. Bu önerge üzerine Mustafa
Kemal Paşa'nın muhalifleri, kendisine Başkomutan ünvanını ve Meclis'in
yetkilerini kullanmak hakkını önce vermek istemediler. Ancak ünvan ve
yetki, 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla tanındı. Mustafa Kemal Paşa, 12
Ağustos 1921'de Polatlı'daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına
geçti. Cephede teftiş yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği
kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği sarılı bir şekilde
idare etmek zorunda kaldı. 23 Ağustos'ta düşman ordusu ciddi olarak
cephemize taarruz etti. Ordumuz. 100 kilometrelik cephe üzerinde
cereyan eden meydan muharebesinde, düşmanın üstün kuvvetlerini ilk önce
yıpratarak, taarruza devam etmekten yoksun bir hale getirdi. 23
Ağustos'tan 13 Eylül'e kadar gece gündüz aralıksız yirmi iki gün devam
eden bu kanlı savaştan sonra, düşman ordusu mağlup ve perişan bir
şekilde cepheyi terketti. Sakarya Meydan Savaşı sonucu, askeri harekat
yön değiştirmiştir. Sakarya, geri çekilme ve gerilemenin durdurulduğu
ileri gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur. Sakarya Zaferi, bütün
memlekette günlerce süren coşkun sevinç gösterilerine ve heyecanlı
kutlamalara vesile oldu. Meclis, 19 Eylül 1921'de kabul edilen bir
kanunla, Türk Milletinin bir şükranı olarak Mustafa Kemal Paşa'ya
Mareşallık rütbesi ve Gazilik ünvanını verdi. Sakarya Zaferi, dış
ilişkilerimizde durumumuzun düzeltilmesine ve itibarımızın artmasına
yardımcı oldu. 9 Haziran 1921'den beri Ankara'da Fransız temsilcisi
Franklin Bouillon'la görüşmeler yapılmaktaydı. Bu görüşmeler, Sakarya
zaferinden sonra, 20 Ekim 1921'de Ankara'da olumlu bir şekilde
sonuçlanarak, Ankara İtilafnamesi adıyla tarihe geçen bir antlaşmayla
noktalandı. Sakarya zaferi, askerlik ve politika bakımından da Kurtuluş
Mücadelemizin önemli bir merhalesi oldu. Yunan ordusunun taarruz
kabiliyeti kırıldı.


BÜYÜK TAARRUZ
VE BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ


Sakarya Savaşı'ndan sonra, kamuoyunda ve TBMM'nde taarruz için
sabırsızlık baş göstermişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922'de
Büyük Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk
duyanlara açıklamalar yapmıştı. "Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu
taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz
daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak
taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür" diyerek bir taraftan
zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da
orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlıyordu. Haziran
1922 ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçmek
kararını almıştı. Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak,
düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı. Mustafa Kemal
Paşa, ordu birlikleri arasında bir futbol maçı organize edilmesi
bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir'e davet etti. Böylece
Yunanlıların ve İşgal Devletlerinin dikkatleri çekilmeyecekti. 28
Temmuz gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında konuşarak geçirdi
ve gereken direktifleri verdi. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra 20
Ağustos 1922'de Ankara'dan Akşehir'e giderek, 26 Ağustos 1922 Cumartesi
sabahı düşmana taarruz emrini verdi. Çok gizli bir şekilde yürütülen bu
olayları kamuoyundan saklamak maksadıyla, 21 Ağustos'da Çankaya
köşkünde bir çay daveti verileceği gazete ve ajanslara bildirilmişti.
26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay
Başkanı Fevzi Paşa(Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü)
ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı.
Büyük taarruz burada başladı. Topçuların sabah saat 4:30'da taciz ateşi
ile başlayan harekat, saat 5:00'de önemli noktalara yoğun topçu ateşi
ile devam etti. Piyadelerimiz, Sabah 6:00'da Tınaztepe'ye hücum
mesafesine yaklaşarak, tel örgüleri aşıp, Yunan askerini süngü hücumu
ile temizledikten sonra, Tınaztepe'yi ele geçirdiler. Bundan sonra,
saat 9:00'da Belentepe, daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan
temizlendi. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu
Birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar onbeş kilometrelik
bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçird. 5. Süvari
Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı
taarruzlarda bulundu. 2. Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan
sürdürdü. 26 Ağustos günü Türk Ordusunun Büyük Taarruz'u, Genelkurmay
Başkanlığı'nca TBMM'ne bildirildi. Bu haber Meclis'i coşturdu ve
heyecanlı gösterilere vesile oldu. 27 Ağustos Pazar sabahı gün
ağarırken, Türk Ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti. Bu
taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insan üstü çabalarla
gerçekleştirildi. 27 Ağustos saat 18:00'de, Afyon 8. Tümen tarafından
kurtarıldı. Afyon kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuştu.
Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı Afyon'a
taşındı. 28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı
geçen taarruz harekatı ile düşmanın 5. Tümeninin çevrilmesi ile
sonuçlandı. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar,
hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli
buldular. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya
zorla*****, tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar aldılar.
Karar süratli ve düzenli bir şekilde gerçekleştirildi. 30 Ağustos 1922
Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin zaferi ile
sonuçlandı. Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize Başkomutan
Meydan Muharebesi olarak geçmiştir. 30 Ağustos 1922 Başkomutan Meydan
Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan
sarılarak, Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları
arasında bizzat idare ettiği savaşta tamamen yok edilmiş veya esir
edilmişti. Böylece tasarlanan kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş
ve hazırlanan plan tam başarı ile uygulanmıştı. 30 Ağustos 1922'nin
gurur verici zaferi ile Mustafa Kemal, kaçabilen düşmanın takip
edilmesini ve üç koldan Ege'ye doğru ilerlemesini uygun buldu. "Ordular
ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri" diyerek, tarihi emrini 1 Eylül
1922'de verdi. Yunanlılar, İzmir'e doğru kaçmaktaydı. Başta Yunan
Ordusu Başkomutanı Trikopis olmak üzere çok sayıda esir ele
geçirilmişti. Ordumuz bu muharebede, on beş günde 400 kilometre
katederek, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdi. Sabuncu Bel'den geçen 2.
Süvari Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir'e doğru akarken, bunun solunda
1. Tümen de Kadife Kale'ye doğru yürüyordu. Bu Tümenin 2. Alayı
Tuzluoğlu Fabrikası'ndan geçerek Kordonboyu'na ulaştı. Yüzbaşı Şeref
Bey Hükümet Konağına, 5. Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey
Kumandanlık dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey de Kadife Kale'ye
bayrağımızı çektiler. İzmir'de askerlerimiz coşku içinde karşılandılar
ve çiçek yağmuruna tutuldular. Süvarilerimizin Kordon boyundan geçişi
çok görkemli idi. Kurtuluş zaferinin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal
Paşa, İzmir'in kurtuluşunu Belkahve'den seyretti. Türk Ordusunun, 400
kilometrelik bir mesafeyi savaşarak katedip İzmir'e ulaşması içerde ve
dışarda hayret ve takdir uyandırdı. Büyük Türk zaferi karşısında
endişeye düşen ve o anda da İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal
altında bulunduran İtilaf Devletleri, savaşı durdurmayı ve Türklerin
haklı isteklerini yerine getirmeyi kendi çıkarlarına uygun buldular.
Lord Kinross'a göre,"İngiltere, ciddi bir krizle karşı karşıya
bulunduğunu anlamaya başlıyor. Halk, Türklerle yeni bir savaştan
korkuyordu". 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla,
silahlı çatışma durdurulduğu gibi, Edirne dahil Trakya'nın da
Türkiye'ye bırakılacağı ve bir ay içerisinde Yunanlılar tarafından
boşaltılacağı kabul edildi. Anadolu'da Yunan politikasını yürüten
İngiltere Başbakanı Lloyd George, bu gelişmeler üzerine istifa etti.
MisTaqE !
MisTaqE !
Üyeler
Üyeler

Kadın Mesaj Sayısı : 1116 Yaş : 30 Nerden : K0caeLi * Kayıt tarihi : 22/11/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz